Benim Babam...


Çok şükür Rabbime ki,ben bu yazıyı yazarken babam içerde uyuyor ve burayı yazmak o sağken mümkün olabildi.Yoksa kendime çok ah edecektim neden anlayamadım,takdir edemedim diye..Belki de tam olarak bilmiş değilimdir ama eskiye göre çok yol katettiğim bir gerçek...Çünkü şimdi aileme ailem oldukları için büyük bir şükran duyuyorum Allaha...En kötü zamanlarımda en ergen çağımda dahi neden böyleler diye isyan etmedim..İsyanım,çıldırışım şahıs olarak onlaraydı..Ne ilginçtir ki duygularını uçlarda yaşayan bir insan olarak bile o çizgide kalmayı başarabilmişim...Şöyle bir düşüncem vardı,o zamanların bence en mantıklı düşüncesi;belki başka biri olarak dünyaya gelseydim şimdiki ben olmazdım,en ufak bir değişikliğin bile beni benden edeceğinin farkındaydım.Hatta ortaokulda en iyi arkadaşım Sümeyye vardı,babası öğretmendi,velhasılı mutlu bir aile profiliydi benim gözümde..Düşünürdüm,Sümeyye olsam nasıl değişirdi hayatım...Bir anda gelen bu hayali bile kovardım içimden,ben olamazdım deyip..Kendime inanılmaz bir sevgim vardı,aklıma gelen en uygun duygu bu..Belki de kendimden memnundum o halde bile...



Babam,salı günü İstanbul'a gidecek,iki gün boyunca bizde kalacak,bu süre zarfında eskiye dair ne varsa sormak istiyorum ona..Onu dinlemek,anlamak istiyorum..Ne düşünürmüş,neler yapmış,nasıl zorlanmış hayatta bizler için..Tanıdıkça daha da severmişim gibi geliyor...Evet,çok baba düşkünü bir insan değilim,ailem için de duygularımın çok yoğun olduğunu söyleyemem..Çok küçükken ben de alerjik astım-bronşit ne menem bir hastalıksa çok maraza iken yani,meyveler de sayılı alınırken,babam için şeftali sakladığımı hatırlıyorum,çünkü meyve benim için alınırdı eve,bir tek meyveyi iştahla yermişim (en sevdiğim meyve de burdan geliyor galiba) ve annem mutfak dolabının bir köşesinde çürümüş şeftalileri görünce çok kızmıştı bana....Belki de o zamanlar sevdiğime dair tek işaretim...Pek kucağına almazdı yada benim hatıralarım arasında yer almıyor bunlar...Yere yatıp ayaklarının üzerinde havaya kaldırırmış,annem öyle diyor,eskilerden bahsedince....Çok da önemli değil zaten,adamcağız bizi yetiştirmek için iki-üç işte çalıştığından yüzümüzü göremeden büyüyüp isyanlara bile başlamışız,o farkında değil ne ara büyüdüğümüzün....Ama babamın yaşanmışlıklarına karşı bir saygı ve minnet duygum var ki,o herşeyden baskın geliyor.


 Bu akşam , akşam yemeği niyetine kahvaltı yaptık,ben börek sardım,Mustafa ile babam da yatsı namazına ve ordan da çay ocağına gittiler,kahvaltı sonrası hem çayımızı içtik,hem de babamın şaşkın ifadeleriyle anlattıklarını dinledim..Babam şaşkın,çünkü ilk defa bu tür şeyler soruyorum ona,neden okula gitmedin,çalışırken sendikan var mıydı,nasıl işten atıldın,....vb...Şu tarihte ne oldu gibi,dışardan baksam bana bile şaşırtıcı gelecek biçimde,resmen röportaj tarzında sordum,sordum...O da anlattı...Yetim büyüdüğünü,arka çıkanının olmadığını,okumanın aklına bile gelmediğini anlattı...Yetimsen arkanda da biri yoksa nasıl okuyacaksın dedi bana...İstanbul'a geldiğinde belediyeye ait İstanbul İmar A.Ş. de bekçilikle başlamış işe,bazen çay ocağında imiş...Kimi zaman o karışık dönemde yüzüne silah dayanmış,bazen hareket halindeki minübüsten atlayıp hayatını zor kurtarmış....Namazına son derece bağlı olduğu için 89 yılında işinden atılmış,sonra da inşaat işine başlamış...Ordan sonrasını ben de biliyorum az buçuk...Babamın çok sinirli olduğu günleri biliyorum çünkü...İşinin yoruculuğundanmış belli ki...


Hayatının hiçbir devresinde namazını bırakmamış,kurulu saat gibidir maşallah,saatler ileri geri alınır,gece-gündüz süresi değişir ama onun sabah namazına kalkamadığı bir anı yok gibidir,her vaktini de cemaatle kılar...Küçükken televizyonun tek yöneticisinin babam olduğu zamanlar sinir olurdum akşam namazının kısa oluşuna,çünkü daha bir şey izleyemeden eve gelmiş olurdu namazdan...Bir de evde de devam ederdi kılmaya...Şuanda beş vaktin devamı için çok zorlanan benim için ne sarsılmaz bir örnek...



Kimsenin ardından konuşmayı sevmez,görüşeceği kimseler için de bu kriteri gözetir...Annem lafın ipini kaçırınca kızar ona...Kimsenin hakkına girmez,göz de dikmez...Anneme göre de çok kanaatkardır...Kadın hali işte,hep bir şeylerin daha iyisi çıkar da kadının aklı kalmaz mı...Kalır ve babam bunu hiç sevmez...Köydeki evde kepçenin ucunda bir tel görebilirsiniz,çünkü babam kopan sapı kepçeye monte etmiştir...İyice parçalanana dek eşyayı kullanır,onun hakkını verir...Onun kadar pratik çözümleri olan görmedim desem yeridir...Karadenizli olmanın da etkisi vardır mutlaka...Hiç bir eğitimi olmamasına karşılık her tür elektronik eşyayı söker,dağıtır,tamir eder...Son teknoloji ürünler hariç...Ama eminim bir kere dağıtsa ondan da anlar hale gelir...Bir keresinde bilgisayar aşırı ısındığı için kapanıyordu,okudum araştırdım,ilçedeki uyduruk tamirciye teslim edeceğime kendim denerim dedim ve laptopı söktüm,içini açtım,fanı temizledim,sildim,kapatma işini 3-4 denemede halletsem de çok şükür laptop hala sağlam ve ısınma sorunu bitti...



Bunun babamdan geçen bir özellik olduğunu düşünmek bile mutlu ediyor beni....Orta sondaydım,aileyle aramın bozulmaya başladığı çağlardı,coğrafya öğretmenimin elinde minyatür evler vardı,maket tarzında,ben de ona benzetip bir ev yapmıştım,öğretmenime hediye etmiştim...Beni ve ailemi az çok tanıyan bir kadındı,babamın yaptığı işi sordu,inşaat ustası dediğimde ondan geçmiş bu yeteneğin demişti...Şimdi düşünüyorum da bir taşla iki kuş vurdu bu sözle...Hem aileme bakış açımı olumluya doğru çevirmişti hem de bana iltifat etmişti...O zaman da mutlu olduğumu hissetmiştim...Arkadaşlarım arasında babası öğretim görevlisi ,öğretmen,memur hatta fabrikatör olan bile vardı...Ben de babam sebebiyle takdir edilmiştim....İlkokul 3 e kadar galiba,babamın ne iş yaptığını da bilmiyordum,öğretmen sormuştu,"hoca" deyivermiştim...Çünkü babam müezzin olmadığında ezanı okurdu,yada namazı kıldırırdı,mahalledekiler babamdan hep Aydın Hoca diye bahsederlerdi,aklımda da öyle kalmış...Anneme sormuştum da o demişti inşaatta çalışıyor diye...

                     

Annemin en çok şikayet ettiği şey babam hakkında,konuşmuyor oluşuydu...Konuşmaz sadece kızardı...Sebebini bilemezdin asla...Yanında oturmazdım fazla çünkü gözünün önünde durursam kızacak bir şey bulur diye korkardım...Mesela kitap okuyamazdım,içine bakıp sakıncalı olduğunu düşündüğü bir kelime görür de sobaya atıp yakar diye çekinirdim..Hiç unutmam,karşı binada bir  komşumuz vardı,Hataylı idiler...Alevi ve oldukça sol görüşlü bir aileydi...Hatta küçük oğulları Salih'i Fidel diye çağırırlardı,biz de öyle çağırırdık gerçi...Neyse,evin çocukları olan  Funda abla ve Barış abinin bir sürü kitapları vardı,benim alamayacağım kadar çok...Her kitaba susayışım onlarda son bulurdu...İki oda dolusu kitap....Üstelik hangisini istesem veriyorlar,benim için tam cennet...Mesela bir hala kızı vardı,onlar düzenli leman okuyucusu idiler,ama bana verirken müstehcen olan yerleri keser öyle verirdi (yaşım 7 veya 8 bu arada,sansürlemesi normal) ama burda istediğimi alıp okuyabiliyordum....Ahmet Altan'ın Tehlikeli Masallar kitabını almışım,evde okuyorum..Babam denk geldi ve eline alıp evirip çevirmeye başladı...Allahım diyorum şimdi içindekilere rastlasa ki okuyanlar bilir yaşıma göre değildi o kitap yaş 13 veya 14,kitabı yakacak ve ben o kitabı nasıl satın alacağım geri verebilmek için...Çok şükür ki yanlış bir şey görmemiş olacak ki,kitabımı geri verdi ve böyle evlenme-mevlenme yazısı olmasın bir daha dedi....Yırtmıştım o gün...Ne de çok dua etmiştim o anda...Üniversitedeyken babam kitap fuarına gitmiş ve kitap satın almıştı,çok şaşırmıştım,bunca kitabımı heba eden adam kitaba para mı veriyor diye..Anlıyorum ama,babasın,kötü zamanlara şahit olmuşsun ve çocuğunun da bir şekilde doğru yolda olmasından emin olmak istiyorsun,bildiği de buymuş...Mesela bu akşam bizim eve geldi,benim sehpa üzerindeki kitabımı aldı,karıştırdı,okudu biraz...



Gene eskilerden bir çelişki daha,babamın yanında taytlı,şortlu veya pantolonlu dolaşmak büyük bir riskti..Ablamla defalarca anlatmaya çalışırdık,yabancı biri yokken biraz daha rahat giyinmeye hakkımız var diye...Bunu başardık,iyi mi ettik bilmiyorum...Artık ev giyimimize müdahale etmiyor...Bu öğlen eşofmanla bahçeye çıktım,ne bu kılık dedi ama ,zararsız bir cümleydi yani...



Bunları neden mi yazıyorum,hayata doymamış olan ve bizim savrukluğumuzdan (müsrifliğimiz mi demeliyim) çok bunalan annem "Falanca 2.,3. evi almış,yazlıkları varmış...Siz biriktirmeyi bilmiyorsunuz...Oyuncağa verdiğiniz parayla kartal alırdık" deyince,içimden "çok şükür ki anne-babam hayatta,bana hala kızabiliyorlar,onları memnun etmek için hala bana verilen bir süre var,umarım hayırlı bir ömür olur bu,evim şu-bu olmasa ne olur,ki örnek verdikleri tanıdığın babası vefat etmişti,belki de o mallar Allahın onlara tesellisi idir...Babam sağ olsun " dedim...neler neler dedim..Ama onlar farkında değiller....



Bir gün laf arasında babam anneme benim için "Pinus,zamanında çok üzdü bizi,ama şimdi hepsinden (diğer kardeşlerimden)  daha yakın davranıyor" demiş...Evet hem üzdüm hem de üzüldüm çokça ...Cidden o zamanlar öyleydim,mutlu değildim,herşeye üzülüyordum,belki de ailemden utanç duyuyordum eksik oldukları için,hiç bir toplantıma katılmadıkları için,lisede kendimi kendim kayıt ettirdiğim için...Okulu bitirene dek ne okuduğumu bilmedikleri için...Nasıl yaşadığımı umursamadıklarını sandığım için....Yine de eski sabit fikrim düşüyor aklıma,bunca şey yaşanmasaydı bu anlara sahip olamazdım belki de..Beni kucağına aldığını hatırlamadığım babam belki de bu yüzden oğlumu kucağından hatta tepesinden (gerçekten başına çıkıyor) indirmiyor...Benimle yaşamadığı samimiyeti çocuklarımda buluyor,annemi şaşırtıyor,çocuk torun sevmenin yadırgandığı ortamda sevgisini aşikar ediyor...Dokunmaya benim bile çekindiğim eşyaları Yusuf'un elinde harap halde..Ama kızmıyor....Ne matkap kaldı ne dürbün ne de ışıldak..Köy yerindeki en lüzumlu eşyalar oyuncak oldu oğlanın elinde...Ama kırıldığında yüzü bile asılmadı babamın..İşte bu yetmez mi diyorum kendime....Zahmetsiz nimet olmazdı değil mi....Verdiğin nimetler için çok şükür Allahım....

Yorumlar

Merve Safa Likoğlu dedi ki…
ne ilginç

baban bedensel olarak çok çalıştığı için sinirliydi

benim babamsa kafası çok yorgun olduğu için

demişsin ya sınıfımda akademiyen çocukları vardı diye
işte ben onlardan biriyim

ama o kadar aynı ki hikayemiz

yazmak mutlu ediyor insanı
ben de babamı yazmmıştım
okudun mu?
Bir Terazi Kizi... dedi ki…
Duygulandim sizi okurken,yazmak iyi geliyor insana,cok sükürki hayatta babaniz,bende hep babamin eksik yönlerini görmezden gelir ve evdekilere hep sunu derdim" cani sagolsun!" iyi bir insandi benim babam,cok caliskandi,sizin babaniz gibi sinirli degil sakindi cok anlayisliydi,maalesef onu cok erken kaybettim,bazen icim ciz eder,hala nasil öldügüne yakinim oldugu icin sanirirm inanamam...

Allah saglik ve sihhat versin onlara...

Yeni yil hepinize mutluluk versin.
Adsız dedi ki…
Güzel baba..Bu yazıyı hatırlıyorum hocanne aracılığı ile blogunuza ugradigimda okumuş etkilemiştim..Allah sizi birbirinize bagislasin.

Bu blogdaki popüler yayınlar

B

Yeniden Başlayabilmek

evli evine,köylü köyüne...