Mono-di
Zaman buldukça öğrenci velilerini
ziyaret etmeye çalışıyorum...Kendimden büyük insanlarla çok
vakit geçirmemiş olsam da onlarla ortak bir frekansı
tutturabiliyorum çoğunlukla..Ama bu,bu işin kolay olduğu anlamına
gelmiyor haliyle...Velinin aklındaki olumsuz bir yargıyı
değiştirmek,öğrencimin lehine bazı düşünceleri veliye kabul
ettirmek ise çok zor oluyor...Bir ay önceydi,doğulu bir öğrencimin
ailesine misafir oldum...Hoş-beş herşey güzel...Ama ben ne zaman
anneye,onun fikrini görmeden bir şey diyecek oluyorum,ters
teptiğimi hissediyorum..O beni duymazdan gelip,kendi anlatımına
devam ediyor,ben ayrı telden,bir süre devam ettik..Ne zaman dank
etti aklıma,işte o anda,monolog halinde süregiden konuşma gerçek
bir diyaloga dönüştü..Kadıncağıza,aynı taraftan
olduğumuzu,onu anladığımı,onunla aynı hassasiyeti ve benzer
kaygıları paylaştığımı hissettirdiğimde frekansımız
cızırtısız hale geldi...O an gerçek bir paylaşım ve iletişim
gerçekleşti...
Aslında dert dinlemenin insanı
yaşlandırdığını düşünen bir insanım...Sadece dinleyerek
dert sahibi olabiliriz..Gerçek bir dinleyici olmak da yorar zaman
zaman...Ama dinlediklerimizin bizdeki kalıntısı,iki kulak arasında
kalınca,muhabbetin,samimiyetin hissesi de o oranda azalmış
oluyor..Candan dinleyen biri varsa beni,candan bir dosttur benim
için...Ve de candan dinlediğim biri varsa hayatımda candır o
benim için...
İnsan,özünde sürekli "ben"leyen
bir varlık..Kendimizden bahsetmeyi,konunun bir şekilde dönüp
dolaşıp "ben"e gelmesini ne severiz...Ya da "ben"e
ait ise bir mevzu..Farkettirmeden karşıdakine,en değerli söz olan
son cümleyi biz kurmak isteriz...
Bloglarda sık rastladığım,ama
kendimi de o tür yorumlar yapıyor bulduğumda kınadığım bir
durum vardır...Blogger bir derdini sıkıntısını açar,yorumlar
ondan daha dertlidir...kişi susadım diye feryat ettikçe ben de
susuzum demek gibi...o kişinin ihtiyacı aynı derde sahip olanlarla
vaveyla etmek değil sesini duyurabilmek bir çözüm bulmaktır...Ben
de "ben"cilliğimin esiri olarak demin yerdiğim durumlara
çokça giriyorum ama bin utançla da pişman oluyorum daha sonra...
Konuyu çok açtım,bi
toparlayayım,demek istediğim şu ki insan karşısındakini serbest
bırakmalı,sohbetine mahkum etmemeli,bırak açılsın,dökülsün,oh
be rahatladım diyene kadar ...Ve hep iyiyi,güzeli tavsiye
etmeli,moral vermeli,başa gelen kötü bir hadisenin küçük de
olsa güzel bir noktasını gösterebilmeli...
Bir velinin sevdiğim bir sözü var
"Anlarsa,uzağım yakınımdır,anlamazsa,yakınım uzağımdır"
diye...Anlayan beri gelsin....
İki gündür evde ailecek BBC'nin en
sevdiğim belgesellerinden olan Earth Planet'i izliyoruz,nerdeyse iki
dvd şeklinde...Mevsimlik ormanlar bölümünde karların arasından
tüyleri parlayan ve ortamla bütünleşen renkleriyle bir leopar
çıkıverdi..O an aklımdan geçen tek şey o leopara
sarılmaktı..Ellerimi tüylerinin üzerinde gezdirip sevdim o vahşi
yaratığı...Artık kedi sevgim hepten aştı gitti...
Yorumlar