Yansıma

          
Evin köşelerinden korku filmlerini andıran örümcek ağları sarkıyor, dehşete düşmeden sakince alıp elimde yuvarlıyor ve yere atıyorum. Öyle umursamaz öyle serkeşim bu aralar. Güya yaza dair listelerim vardı yapılacaklar üzerine, hepsinin üzerini yapmadan çizesim var. Çay içip kitap okumak,iç seslerime kulak dayayabilmek istiyorum. Kendimle dertleşesim, kendimi dinleyesim var. Zaten dış seslerden kim kaldı ki benimkiler haricinde. Ama inatla o isteğin de üzerini çiziyorum işte.



Bir yönü ağır basan, bir alanda derinleşebilen, ya da her konuda az-çok farkında olup da birinin derinliği diğerine baskın gelen insanlara hayranım, elimde değil, onlar gibi olmak değil de ben de bir şeyin sonuna kadar gitme azminde olmak istiyorum. Ya tasavvuf, ya edebiyat, tarih de olur, sinema da, hatta çay kahve de…Kendimce kendi edindiğim bilgi-ilgi-ilim-bilim içeriğim öyle sığ, öyle yavan ve kuru ki utanıyorum kendimden. Gerçi maymun iştahlı bir insandan daha fazlasını ummak da maymunumsu bir heves işte, biliyorum, ama isterdim bir yanım gelişik olsun.



 Öyle dümdüz bir insanım, yazılarım, kullandığım dil bile düz. Çay denince klasik kıpkırmızı demli çay gelir aklıma, kahve denince de türk kahvesi gelir aklıma. Çeşitlerini, birbirinden farkını, demleme tarzını, içme ritüelini bilmem, öğrenmeye çalışsam da ayırtına varamadım. Bu sadece çok basit bir örnekti işte. Çayı çok severim, bildiğim şekilde demlerim, dibine kadar da içerim, hepsi bu.



Gazali okurken çok dikkatimi çekmiş ki hala hatırımdadır şu cümleler ( tabi aklımda kalan şekliyle) ‘gerçek mü’min bilmek istemez’ mealinde bir şeydi, yanlış olmasın. Ben daha çok bilme isteğimin galip geldiği safhadayım henüz. Bilmek sorumluluk gerektirir, o anlamda açıklaması vardı kitapta. Ben bilginin ne gibi sorumluluk getirdiğini-getireceğini de kavrayamadım çok şeyde olduğu gibi. Ama bilmeye-öğrenmeye açım, aynı şuna benzetiyorum bu durumumu; uzun süre hastanede kaldığım bir dönemdi, sallama veya kağıt bardak dışında çay seçeneğim yoktu ve o aralar tek hayalim bir kazan kaynar çay olsa da yakacağını bile bile boğazımdan aşağıya boca etmekti. Demek ki gerçek mü’min yanacağını bildiğinden o çayı istemez,ama ben yanmayı da öğrenmek istiyorum ki yanmaktan çekineyim, geri çekeyim kendimi bu hevesten bu sevdadan.




Kendini tanımak,bulmak, kendimin farkına varmak, amacım bu… Ya da niyetim diyelim. Ya da insanlarla konuşmak, hasbihal etmek, mevzulara girmek ki karşımdaki bana kendimi yansıtsın da görebileyim. Arif olsam kendimi görmek için kalbime bakmam yeterli gelirdi, değilim de maalesef. Bilardo topları gibi çarpışa çarpışa hedefi bulacağım galiba. Benim bulma yöntemim de çokça deneyimlemek herhalde. Gene çaydan gireceğim konuya, içe içe doğru tadı, doğru demi bulduysam kendime göre, kendimi de bolca denemeli, sınamalı ve yormalıyım…Çok zor ama ümidim var,bir gün bulacağım. Tek endişem buluşmanın çok geç gerçekleşmesi.















                             







Yorumlar

parıldayan çiçek dedi ki…
Ara sıra insan bazen kendi iç dünyasına bazende dış dünyayyı sorgularken sorgularken kendimizi arar ve nereye koyacağımızı bulmaya çalışırız. Zihnin derinliklerindeki benle gerçek yaşam (gerçeklik alemi) ben arasında gel gitler hiç bitmez.İnsan ölünceye kadar kendini anlamaya anlatmaya ihtiyaç duyar.Yazınızdan esinlendiğim düşünceler.Şu an itaatsiz portreleri okuyorum.yazar İlyas Tunç.Sevgiyle kalın.

Bu blogdaki popüler yayınlar

B

evli evine,köylü köyüne...

Yeniden Başlayabilmek