Erik Dalı
Umudum oldu
bu erik ağacı…Hayata her kuruduğum anda yeniden başka bir zamanda çiçeklenerek
başlanabileceğinin bir ispatı iki bahardır.Geçen sene düşünmeden, keyifle
yediğim erikler, nasıl soğuktan, rüzgardan çıkmıştı, aklıma bile gelmezdi…Şimdi
yağmurlu bir Mart gününde, damlalarla çiçekler kristalize olmuş gibi
parıldıyorlar.
Kışın
balkonda sigara molaları verirken, incir ağacından emirle bir bir düşen
damlacıkları seyrederken, bu sene erik dallarını an be an takip
ediyorum,çocuklar da görsün diye anlatıyorum.Kitap okumalarımı mahsustan tam da
güneş ışıklarının erik cephesinden süzüldüğü öğle sonralarına denk getiriyorum.
Işıktan kamaşan ve kitap okumaktan kapanan gözlerim beni kısa da olsa tatlı bir
uykuya daldırıyor. Sırf o zevki tadabilmek için pusu kuruyorum kendime, en ağır
ve en uzun cümleli İhsan Oktay Anar romanlarıyla. Kitapları zaten ayrı bir
alem, ayrı bir kelime cümbüşü olan bu yazarın yazdıklarıyla insan ayık bile
olsa düşte sanıyor kendisini, hele bu ışıkla, bu erik parlaklığıyla daha da
katlanıyor.
Erik
çiçekleri….Bu yaşıma dek bir ağacı gün be gün görmemiştim, daha doğrusu bu
gözle bakmamıştım. Yada bakıyordum ama göremiyordum.Eskiden yani şunun
şurasında 3 yıl ama çok eskimiş zihnimde, badem ağaçlarının çiçeklerini görmek,
onları fotoğraflamak için köylere giderdik öğrencilerle. Şimdi ise zihnime
atıyorum hepsini, umarım hatırlayabilecek kadar kuvvetli bir hafızam olur.
Küçükken evimiz gecekondu idi, küçük de olsa bir bahçemiz, içinde de siyah kokulu
üzüm, incir ve genelde lüks evlerin etrafına çit olsun diye dikilen bir çalı
cinsi vardı. Portakal ağacı etkisiyle olsa gerek ben de onu kendime seçmiştim.
Küçük sert parlak yaprakları vardı, bir de küçük salkım gibi çiçekleri açardı,
kokusu hoş değildi hatta iç bayıyordu ama şimdilerde nerede rastlasam bu çalıya
elimde değil küçülüyorum. Bu da öylesine
aklıma geldi işte…
Nicedir
maddi yüklerden arınmaya,üzerlerine yenisini-yenilerini eklememeye uğraşıyorum.
Fotoğraf çekmek de bu sebeple eski cazibesini kaybetti nazarımda. Dijital de
olsa onların da saklanmaya,aktarılmaya ve bir yer tutmaya ihtiyaçları var.
Benim ise en ufak bir yüke tahammülüm kalmadı. Bir sırt çantasına sığabilmek
istiyorum. Hatta gerekirse onu bile kaybettiğimde üzülmemeyi…
Yorumlar