SÜRGÜNÜN İKİNCİ YARISI

 



Uzun saatler boyunca ve ara vermeksizin kitap okumayı özledim. Derin derin soluklanmak için balkona çıkmayı ve sokaktan geçenleri amaçsızca izlemeyi de... Jelibon' u kucağıma alıp birlikte koltukta mayışmalarımızı, nefeslerimizin birbirine karışmasını, mırlamalarından mutluluk duymayı da...Kitapçıları gezmeyi, İstanbul kaçamaklarımı ve Zühal'le ölümüne aksırıncaya tıksırıncaya kadar yemelerimizi, manzaraya karşı veya değil hiç fark etmez sigara tüttürmeyi, kaç milyonluk İstanbul'da bizi bir daha kim görecek deyip saçmalamalarımızı..



Yaşlı insanlar gibi eski anılarımda seyahat ediyorum, annem her gece rüyasında çoktan ölmüş insanlarla vakit geçiriyordu, ben rüya bile değil, gündüz gözüyle geziniyorum. "Beyin göçü" kavramını bir öğrencim " bedeni bir yerdeyken aklın başka yerde olması" olarak açıklamıştı da gülmekten çocuğa bir şey diyememiştim. Hakikaten doğruymuş...Öyle anlar oluyor ki ikiye bölündüğümü ve en önemli ve en ağır yanımın İstanbul'da, çocukluğumun ve gençliğimin geçtiği İstanbul sokaklarında dolaştığını görüyorum. Bazen vapurda olanca soğuğa rağmen dışarda oturmuşum ve ayaklarımı kenardaki demirlere dayamışım, üşüyorum...Bakırköy'de trafiğe kapalı caddede başıboş ve aşık halde görüyorum kendimi ki nereye varacağımdan habersizim...Bir keresinde üniversitedeyim, Kızıltoprak'ta yurttan çıkmışım, Göztepe'ye doğru yürüyorum, yolumun üstünde bir ilkokul var, bir sürü mini mini öğrenci ve telaşlı anaları....Müjdat Gezen Sanat Merkezi'nin insanı heveslendiren entelektüel tiplerle dolu bahçesi...   Camları yüzyıllardır silinmemiş görünen eski Kadıköy binaları ve içlerindeki yaşlı insanlar...Kuyubaşı'ndaki camii ve orada başörtümü çıkarıp peruğumu takmam.. Üfff... Çok fazla ayrıntı ve çok fazla sokak var...



Şimdi ise başka bir ülkede başka sokaklarda ve sanki paralel evrendeyim. Dünya sürgünümüz altı kişiyle adına yakışır tarzda Almanya'da devam ediyor. Her şey yeni, yabancı, farklı ve şaşırtıcı...Ama çok da güzel ve güvenli...

                          












İlk günlerimizde tam anlamıyla sağır ve dilsizdim, sesler duyuyordum ama hemen hemen hiçbiri benim için bir anlam ifade etmiyordu. Çok şükür ki şimdi daha iyi durumdayım ve bazı şeyler anlam kazanmaya başladı. 





Çiçeklerim var, gönlümü hoşnut eden manzaram var, mükemmel arkadaşlar edindim -ve buna her daim şükrediyorum- ailemle beraberim... Daha ne ister insan...neler istemez ki...ben de genişliğine akıl sır ermeyen Rabbimin hazinesinden  tüm eksiklerimi tamamlamasını diliyorum. Aklen, bedenen, ruhen ve kalben...artık ne kadar bölümden yaratılmışsam.




                                                                       Vesselam












Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

B

evli evine,köylü köyüne...

Yeniden Başlayabilmek