Dil Yaralarım

Yazmışım,taslaklar arasında unutuvermişim,karşımda görünce şimdi,devamını da yazmalıyım dedim...

"Onlarca,yüzlerce düşüncenin geçtiği aklımı istila ettiği bir anda,en büyük derdimi,bu hayatta gerçekten de en büyük imtihanım olduğunu düşündüğüm 'sevgiyi' yazmalıyım dedim kendime..Kendimce,bana gösterilen,yaşatılan şekliyle,çeşidiyle....

Bir takım psikoloji ve kişisel gelişim kitapları okumuş,ya da benim gibi pedagojik formasyon almış çoğu kişi,çocuklukta yaşanan her olayın etkisinin çığ gibi büyüyerek,gelecekteki davranışlara,ilişkilere yön verdiğini bilir...Çocukluğumun geçtiği yıllar ve beni yetiştiren ebeveynlerimin de yaşadıkları sosyal çevre göz önüne alındığında sevgiye doyamadan -en azından kendi çocuklarımla kıyasladığımda-büyüdüğümü,bu konuda gerçekten yetersiz beslendiğimi biliyorum..Çocuğu öpmenin ayıp,sevmenin ise şımartmak,disipline edememek olarak algılandığı bir zamanda çocuk olmak zordu...


Şiirii edebiyatı pek sevmem..Hele ki bir şiir dinletisine felan gitmek-katılmak zorundalığım varsa büyük işkence çeker ruhum...İstisna şairler muhakkak vardır,ama şiirin çoğunun yalan olduğuna inanırım...Çok acı içindeysem yazarım,sonradan silip atmak üzere....İnandığım bir kaç şiir vardır,gerçekten yaşanmış duygular üzerine,ya da çekilmiş ızdıraplar barındıran...Onlardan biri de uzun yıllar duam olmuştur,çektiğim açlık ve doyumsuzluk sebepli...Zaten ne olduysa işte ondan sonra oldu..En güzel rüyalarımı gördüğüm edebiyat derslerinde kaçırdığım bir beyitle başladığına inanıyorum sevgi ile imtihanımın...


Ya râb belayı aşk ile kıl aşina beni
Bir dem belâ-yı aşktan etme cüdâ beni

Lisede sevmediğim bir dersin  öğretmeni en sevdiğim insan oluvermişti..Ve ben bir insanın sevdiği zaman,gerçekten sevdiğine karşı nasıl kör sağır olabileceğini bizzat yaşamıştım...O coşkunluk halinin,her görüşte yaşanan o heyecanın,kalp çarpıntısının,her dem nasıl olup da sevgisinin taze kalınışının...Uğruna her şeyi nasıl feda edebilmenin....Ve insanın kuvvetle istediği şeye muhakkkak kavuşabileceğini gördüm..Buna karşıdaki insanın kalbi de sevgisi de dahil...Şu anda Ayla öğretmenimle seyrek de olsa hala görüşürüm,ve bunca samimiyetimize,arkadaşlıktan daha öte ve tarif edilemeyen yakınlığımıza rağmen ona olan hitabım 'siz'den öteye geçememiştir...Onun kızının dünyadaki ilk gecesi benim kucağımdaydı,ismini ben koymuştum,bu aramızdaki ilişkiyi belki biraz açıklayabilir..Ayrı şehirlerde olmaktan ve başka sebeplerden dolayı görüşmemiz kesintiye uğrasa da hala çok severim kendisini...Çok özlediğim zamanlarda da Rabbim,teselliyi rüyada verir,onunla görüşür,konuşurum,sabah sanki gerçekten görüşmüş gibi sakinleşirim....


Sevmenin bir başka türünü,ve kesinlikle içine nefsimin sızamadığı bir türünü üniversitenin ilk yıllarında yaşamıştım...Sohbetine katılma şerefine sahip olduğum bir zattı kendisi...Hani kalp gözü açık deriz ya ,benim derdimi,sıkıntımı,sorumu,ben demeden karşılardı,hatta cevabı da benim hazmedeceğim şekilde verirdi...Hayatımın en mutlu zamanını 1999-2001 arasında yaşadım..Bir daha yaşar mıyım,hiç bilmiyorum...Bedenimi zorlayıp,daraltıp,ruhumu özgür bırakabbildiğim,gözümü,dilimi kapatıp kendi sesime yabancı olduğum bir zaman dilimiydi o yıllar...O devreyi de şöyle açmaya çalışayım..Bir nevi inzivaydı...Hiç konuşmadan geçirdiğim bir aylık sürede susmanın ne harika bir duygu olduğunu yaşamıştım...Tabi içimden gelen sesler dur-durak bilmeden veryansın ediyorlardı ama kalben çok mesuttum,çok memnundum...Şimdi susmayı öyle çok özlüyorum ki...Sadece Hocamın sohbetlerine katılırdım,not tutardım,sonra onları tekrar okuyup bir de osmanlıcaya çevirirdim..Okuyup yazmak ve ben...En sevdiğim eylemler,sevdiğim insanlar...Tabi her güzel şey biter değil mi...Bitti...

Üniversiteye sancılı bir dönüş...Küvözden çıkıştı sanki...İnsani ilişkilerim çok zayıftı çünkü uzun süre kendimle muhataptım...yavaş yavaş kırıldı kabuğum,zaten zar gibiydi,kabuk dediysem lafın gelişi...Gelişimini tamamlayamadan kozadan çıkış ve sık sık belam olan imtihanım.....Benim karşılıksız olması gerektiği inancıma ters düşen ilişkiler,dostluklar...Ve benim 'bir insan bunu nasıl yapar'dediğim hallerin hep sevdiğim insanlardan hasıl olması....Depresyona müsait zeminim....Meşhur yürüyüşlerim bu devreye tekabül eder hayatımda...Depresyondan çıkmama sebep olan düşünceyi de hiç unutmam,yerini,zamanını....Tam Göztepe'de,Kuyubaşında inmişim,köşeden döneceğim ama bir adım dahi atmak istemiyorum,atamıyorum...O an dedim ki 'benim bir olaya üzülmem,ağlamam o olayın gidişatını değiştiriyor mu,hayır,olan sadece bana oluyor,üzülsem de üzülmesem de zarar bana...Ben yapmam gerekeni yapayım,takdir Allahın''dedirttin ya bana Rabbim...Senin,bana Seni tekrardan sevdirişin....Güneş o anda açtı,dünyam kaldığı yerden dönmeye başladı...Sevmeye ve sevgiye inancım tazelendi....

En iyi dostumu da o aralar kazandım...aslıyı..Onun için ayrı bir yazı yazacağım...Ama iki defa anlatmanın zararı yok...Bir çok yerde geçti,aşinayız..Bazı insanların görüşmelerdeki yabaniliği,bazılarının yüzsüzlüğü (bu benim) belki de dostluk kurulmasına engeldir ama benim hayatımdaki tüm kazançlarım nerdeyse hep zorlamalarla elde edilmiştir....Sadece adını biliyordum: Aslı,bir de kütüphanede memur olduğunu...Yolumun Beyazıt'a düştüğü bir günde bir işportadan kolye aldım,aramaya çıktım Aslı'yı...Beyazıt Camiinin yanındaki devlet kütüphanesine baktım,orda öyle biri yokmuş..Sonra İstanbul Üniversitesi'nin kütüphanesine girdim,orda bi Aslı buldum ama Aslı gibi değildi..Sonra yolun karşısındaki Orhan Kemal Halk Kütüphanesi'ne girince Aslımı buldum...Aldığım kolye de onun o anda öğrendiğim doğum günü hediyesi oldu...Bir daha da kaybetmedim Aslımı..Hatta kızımda bile neşve buldu...hayatıma asli bir değer kattı..Aslı börek aslında en sevdiğimiz börekçi oldu....Eğer o sıcak temmuz gününde aklıma düşmeseydi "ya bizim sınıfta bi kız vardı,buralarda bi yerde çalışıyordu,bi uğrayayım" demeseydim,kaybım çok olacaktı....

İşte o yıllardan sonra ben hep aynı benim...Arkadaşlarımın anneleri bile dertleşirler benimle....Ne pozitifsin...Ne neşelisin...derler....Halbuki küllerimden yeniden doğdum ben...Buraya ulaşabilmek için yandım,tutuştum..ve bana,benim gibi inanç ve ümit verecek birileri yoktu yanımda...birtek ben iyileştirebilirdim yaramı..Allahın izniyle de koruyabildim ruh halimi...

Geçenlerde TÜİK'den istatistik için memur geldi,ruh hastalığınız var mı diye sorunca gülecektim,gülmedim,beni deli sanmasın diye..Gerçekten ruhunda sancı çekmeyen biri olduğuna inanamıyorum...Paranoyağım az biraz desem anlar mıydı beni acaba...herşeye kuşkuyla bakışımı..ama bir o kadar da umarsız davrandığımı hayata...bendeki delilik de burada işte....."


1.bölüm sonu olsun bu,aklımdakiler buhar olmaya başladı.....

Yorumlar

asılcano dedi ki…
nerede saklıyorsun bu kadar duyguyu,bu kadar yoğun hisleri.bir bakışta deli dolu umursamaz görünüyorsun.biraz daha uzun bakınca her sorunu kahve içer gibi kolayca çözdüğün, her soruya da birden fazla cevabın olduğu anlaşılıyor.ama bu kadar ince bir ruha sahip olduğunu 3 senedir okuduğum blogundan öğrendim.beni anlattığın anını da ve daha hatırlamadığım bir çok güzellikleri hatırlamıyorum.okuyunca üzüldüm.hatırlamadığıma.ben de niye bunlar yok diye.Takdir-i İlahi sonsuz merhametini kudretini Malik-i Mutlakiyetini seninle gösterdi bana.kimin kimin hayatına anlam kattığı aşikar benim nazarımda.
pinus dedi ki…
...burhan arardım aslıma
aslım bana burhan imiş...
senin o zamanlar saçların sarıydı Aslım,belki de ona yormalı :)))
pinus dedi ki…
bir de zaten bende olan sende,sende olan bende olsaydı yolumuz hiç kesişmezdi zannımca...

Bu blogdaki popüler yayınlar

B

Yeniden Başlayabilmek

evli evine,köylü köyüne...